RAMAZAN ORUCU FARZ MI TERCİHE Mİ BAĞLI?
- Sinan Dolayman
- 15 Nis 2023
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 3 Mar

Ramazan: Sözlükte “günün çok sıcak olması, güneşin kum ve taşları çok ısıtması, kızgın yerde yalınayak yürümekle ayakların yanması” anlamlarındaki ramad masdarından veya “güneşin güçlü ısısından çok fazla kızmış yer” mânasındaki ramdâ’ kelimesinden türemiştir.
Kuranda bu kelime sadece ramazan şeklinde Bakara suresi 185’ te geçer.
Savm ve Siyam: Arapçada, "savm ve sıyâm aynı kökten gelir, bir şeyden vazgeçip, onu bırakmak" demektir. Konuşmayı bıraktığı için susan kimse içinde bu kelime kullanılır.
Ayette de: "Şüphesiz ben Rahman Allah için savm (susma)yı adadım." (Meryem, 26) buyurulmuştur.
Din ıstılahında ise “sıyam”, fecrin doğmasından güneşin batımına kadar, insanın oruçlu olduğunu bilerek ve buna niyetli olarak, orucu bozan şeylerden kendisini tutmasıdır.
Hilal ve Ehille: Hilal kelimesinin çoğulu ehilledir. Sözlük anlamı: Yeni ay, ay, ayın 26. günden sonraki hali anlamlarına gelir.
Şehr ve Eşhur: "Şehr" (Ay) kelimesinin çoğulu eşhurdur. Bu kelime bir şey ortaya çıktığında, denilir. Aylar da, durumları belirgin olduğu ve herkesçe bilindiği için, şehr diye isimlendirilmiştir. Bu böyledir, çünkü insanların, borçlarının ödeme vakitlerini, oruç tutmaları ve haccetmeleri hususundaki dinî emirleri yerine getirme vaktini bilmeye insanların son derece ihtiyacı vardır. Bu kelimenin kök anlamlılarından gelen diğer bir kelime de "şöhret" kelimesidir ki bir şeyin ortaya çıkması demektir. Hilâl de, doğup göründüğü için "şehr" diye adlandırılmıştır. Bazıları, "hilâl" isminden dolayı aya "şehr" demiştir.
Ramazan Orucu İle İlgili Hükümler
“Sayılı günlerde [oruç]. Ancak sizden kim, hasta veya seyahatte olursa diğer zamanlarda [aynı gün sayısı kadar oruç tutmalıdır]; ve gücü yetenlere bir muhtacı doyurarak fidye vermek bir yükümlülüktür. Kim gönül isteğiyle (daha fazla yoksulu doyurmak için) iyilik yaparsa kendisi için daha iyidir; ancak oruç tutmanız sizin için en iyisidir, bir bilseniz! “(Bakara,184)
Yukarıdaki ayette Ramazan orucu ile ilgili hükümler verilmiştir.
"Sayılı Günlerde [Oruç]": Alimler bu günler hakkında iki görüş belirterek İhtilâf etmişlerdir.
1- Bu günler, ramazan ayının günleri değildir. Buna göre bu günlerin her ayın üç günü olduğu söylenmiştir. Yine bu günlerin her ayın üç günü ile Aşure gününün orucu olduğu da söylenmiştir. Bazıları, "bu orucun nafile iken sonradan farz kılındığını" söylerken, bir kısmı da, "Hayır, bu ta baştan itibaren farz idi" demişlerdir. Bu şahıslar bu günlerin orucunun ramazan orucu ile mensûh (hükmü kaldırılmış) olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Bu günlerden maksadın ramazan ayının günleri olmadığını söyleyenler şunu da söylemiştir: Allah’ın bu ayetteki, buyruğu orucun muhayyer (tercihe) bırakılan vâcib bir oruç olduğunu, yani isteyenin oruç tutacağını; isteyenin de fidye vereceğini gösterir. Ramazan orucuna gelince bu, belirlenmiş bir farzdır. Bu sebeple, oruç tutulan bu günlerin, ramazan orucunun dışındaki günler olması gerekir.
2- Diğer birçok muhakkik alimin tercihlerine göre bu sayılı günler ramazan ayıdır. Bu ifâdenin bir, iki, üç... ve daha fazla (29/30) günlere ihtimâli söz konusudur. Daha sonra da yine Allah bunu, 'Kendisinde Kur'an'ın İndirildiği ramazan ayı..." (Bakara,185) buyruğu ile iyice beyân etmiştir. Bu sıraya göre "sayılı günler" in bizzat ramazan ayının kendisi olması mümkündür. Bu mümkün olunca, bu ifâdeyi başka bir mânaya hamletmenin bir anlam yoktur.
Ramazan ayındaki günler, bunlar her sene hicri takvimden dolayı değişebiliyor. 29 ve ya 30 olabilir. Bir sonraki ayette "sizden kim o ayı görürse, onu oruçla tutsun" denilerek açıkça o aya işaret edilmiş. Ayın bir kısmı 3-7 -9 gibi bu ayetten yola çıkarak oruc günlerini azaltmak mümkün görülmüyor.
"Sizden Kim, Hasta veya Seyahatte Olursa" : Hastalık ve sefer hali kişinin işlerinde zorluk yaşaması ve sağlık açısından kendisini hazır hissetmesi şeklinde anlaşılabilir. Çünkü Allah güçlük dilemez.
"Gücü Yetenlere": Bu ifadenin arapça karşılığı bu şekilde olumludur. Fakat bazıları bu ifadenin başına olumsuzluk edatı ekliyor ve güç "yetiremeyenler" şekline getiriyor. O zaman ayetin anlamı şöyle anlaşılıyor:( orucu tutmaya sefer ve hastalık dışında sürekli düşkünlük ve zayıflıktan dolayı gücü yetmeyenler fidye versin). Bu yaklaşım doğru değil.
Öyleyse "gücü yetenler" ifadesinin anlamı şöyledir: "hastalık veya yolculuk gibi durumlardan dolayı oruç tutmayanlar, sonra kaza ederken güne gün tutup birde "gücü yetenler" yani maddi imkanı olanlar fakire fidye de versin.
Çağdaş İslam Düşünürü Muhammed Şahrur’un Kuran Yorumuna Göre Ramazan Orucu Farz Değil Tercihe Bağlıdır
Muhammed Şahrur "gücü yetenler" ifadesinin anlamı şöyledir diyor: Ramazan orucunu isteyen tutar, isteyen de fidye vererek görevini yerine getirmiş olur. Sağlıklı da olsa, seferde de olmasa her ne durumda olursa olsun orucu tutmak illaki şart değildir. Maddi imkanı varsa fakirlere fidye verebilir. Ayetin sonunda "yine de oruç tutarsanız sizin için daha iyidir" buyurulmuş yani isteğe bağlıdır. İsteyen oruç tutar isteyen fidye verir. Çünkü Kuzey Avrupa ülkeleri gibi yerlerde bazen gün 20 saat oluyor. Oruç tutmak farz denilirse burada insana zorluk emredilmiştir gibi görünebilir. Ayrıca ayette” fidye” denilmiş “keffaret” denilmemiştir. Keffaret bir cezadır fidye ise iki şey arasında tercihte bulunmaktır. İsteyen oruç tutarak, isteyen fakirlere yardım ederek ramazandaki bu emri yerine getirebilir.
Fidye bir alternatiftir bir hatanın kefareti değildir, yani bir kişi ramazanda oruç tutma yerine ihtiyaç sahiplerine fidye vermeyi tercih etmişse, bu hata yaptığı anlamına gelmez. Oruç ayetinde “Kutibe” (yazıldı) fiili geçiyor, Furize (Farz kılındı) fili geçmemiştir. İkisinin arasındaki fark şudur: Farzın tercihi yoktur. Kutibe (Yazılma) ise en az iki ihtimali olan bir emirdir. Kuran’da (yazıldı) fiili ile anlatılan tüm emirlerin en az iki ihtimali olduğu görülmektedir. Oruç ayetinde de iki seçenek var: İsteyen oruç tutar, isteyen fidye öder.
{…ve oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır} sözü farz ifade etseydi bize tercih hakkı vermezdi. Çünkü farzın tercihi yoktur. Kişi fidyeyi seçerse kendini suçlu hissetmemeli. Çünkü böylece Ramazan boyunca fakirlere çok fazla yardım yapılmış olacak ki Kuran da infak ayeti diğer ibadetlerden çok daha fazla yerde emredilmiştir. Eğer fakirlere Kuran’ın istediği infak ayetleri, fidye de dahil, uygulansa ihtiyaç sahibi insan çok az kalır inşaAllah.
Alevilikte Ramazan Orucu
Alevilerin oruçları; Hızır Orucu, On Iki Imam orucu, On Dört Masum-u Pak orucu, Fatma Ana orucu ve 48 Perşembe oruçlarıdır.
Ramazan orucu hakkında son dönemlerde bazıları şöyle bir yorum yapıyorlar: 30 gün oruç sayısı veya zaman limiti söz konusu değildir. Şöyleki; ayette “şehr-u ramazan“ deniliyor. “şehr“ = Ay-dolunay demekdir. “Ramazan“ ise kameri aylardan dokuzuncusunun adıdır. Bu gerçeklikten yola çıkarak her insanın bilinci dâhilindedir ki bir ay, 30 gün dolunay olarak geçmesi mümkün değildir, üç veya 10 gün arasıdır. Üç veya beş vakit namazda da olduğu gibi 30 günlük oruç da Allah’ın hükmü değildir, ehli sünnet ve’l cemaat ulemalarının uygulamasıdır. Dolayısıyla 30 günlük oruç, Allah’ın hükmü değildir. Emevi hanedanlarının uygulamasıdır.
Halbuki, “Sayılı günler” ramazan ayının tüm günleri yani 29/30 gündür. “Sayılı günler” ifadesi sebebiyle ayette geçen “hasta veya seyahatte olursa diğer zamanlarda [aynı gün sayısı kadar oruç tutmalıdır]” hükmünde geçen “diğer günlerden” açıkça anlaşılan ramazanın dışındaki günlerdir. Eğer bazılarının dediği gibi ramazan orucu dolunayın olduğu 3 günü kapsıyorsa geride kalan ayın 27 gününde orucu kaza etme imkanı varken ayette niçin (ramazan ayı dışındaki) diğer günlerde tutulması söylensin. Mantık açısından bu bakış açısı yanlıştır. “Sayılı günler” ifadesinden yola çıkarak ramazan orucunun 3 ile 9 gün arasında olduğunu iddia eden arap alimlerinden kimseyi göremedim. Sanırım bu görüş Türkiye’de alevi kültürü etkisiyle ileri sürülmüş. Alevilikte Emevi yönetimine çok tepki olduğu için bazı alevi düşünürleri ramazan orucunu da Emevilerin günümüzdeki şekline soktuğunu düşünüyor, onun için temkinli yaklaşıyorlar.
Bilindiği gibi her toplumda zamanla gelenek dinin önüne geçmektedir. Aleviliğin geçmişinde Türk geleneğindeki şaman izleri ve bölgesel Zerdüştlük, Hristiyanlık etkileri vardır. Bu tarihsel birikimle beraber İslam içerisinde Alevilik bu geçmiş kültürlerin etkilerine göre şekillenmiştir. Özü açısından doğru olan yaklaşımlar olmakla beraber şeriat ve kurallar açısından bozulmalara uğramıştır.
Ramazan orucuyla ilgili Kur'an'da “şehr” kelimesi geçmektedir. Bu kelimenin hiçbir sözlükte “dolunay” anlamına geldiğini görmedim. “Şehr” meşhur olmak ve bildiğimiz ay anlamına gelmektedir. Günümüzdeki Alevilerin ramazan ayının başında ortasında ve sonunda 3 gün oruç tutanları var ama tutmayanları da var. Bu üç günlük ramazan orucunu başka günde tutanları da var. Yani bu konuda aynı Hristiyan gelenekte olduğu gibi tarih içerisinde kendilerince bazı prensipler geliştirmişler ama bu Kur'an'a uygun değil. Kur’an’daki Ramazan orucu bir aylık süreyi kapsıyor. Fakat Ramazan orucu tercihe dayalı yani dileyen oruç tutar dileyen fidye vererek yine aynı sevabı kazanabilir. Yine de oruç tutma imkanı olanlar için tutmak daha hayırlıdır Allahualem.
“Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç, size de yazıldı. Umulur ki sakınırsınız.” (Bakara, 183)
Comments