top of page

İBNİ HALDUN’UN MUKADDİME’SİNDEKİ VARLIK (YARATILIŞ) KATEGORİLERİ EVRİMSEL AŞAMALAR DEĞİLDİR

  • Yazarın fotoğrafı: Sinan Dolayman
    Sinan Dolayman
  • 23 Haz 2024
  • 5 dakikada okunur

İbni Haldun meşhur kitabı Mukaddime’de varlık mertebelerini (yaratılışı) madenler, bitkiler, hayvanlar, insanlar, melekler olarak kategorilere ayırır. Önce madenler, sonra bitkiler, sonra da diğer canlılar olmak üzere varlıklar mükemmel bir derecelenmeye sahiptir.

 

İbni Haldun şöyle diyor: “Oluşum (varlık) alemi madenlerle (minerallerle) başladı, sonra bitkiler, sonra hayvanlar, öyle ki minerallerin son ufku bitkilerin ilk ufkuna, bitkilerin son ufku da hayvanların ilk ufkuna bağlanır... Bu bileşenlerdeki bağlantının anlamı yani onun son ufku, kendisinden sonrakinin ilk ufku olmaya (potansiyel olarak yatkındır) hazırdır... ... Hayvanlar alemi genişledi, türleri çoğaldı, ta ki duyu ve algının birleştiği maymunlar (veya kudret/ güç)aleminden, düşünce ve görüş sahibi olan insana gelinceye kadar yükseliş devam eder gider. Fakat bu (yükseliş), insanın ilk ufku olan düşünce ve görüş ile bitmedi. İnsandan sonra da (devam eder)….

 

İbni Haldun’un kitabının orijinal metninde “maymun “kelimesinin geçmediğini bazı araştırmacılar iddia etmiştir.  İlk nüshada kudret (güç) âlemi/a‘lemi’l-kudre diye kaydedilen bu kavram, bazı nüshalarda maymunlar âlemi/a‘lemi’l-kırade olarak kayıtlıdır. Gerçi maymunun hayvanlar mertebesinde insana en yakın canlı olduğunu daha önce İbni Miskeveyh de dile getirmiştir. Büyük ihtimalle İbni Haldun bu bilgileri ondan almıştır. Fakat burada dikkat edilmesi gereken önemli bir konu şudur: İslami eserleri batılı müsteşrikler (doğu bilimlerini araştıran batılılar) İslam’ın gerileme döneminde iyice tetkik etmişler, İslam aleminin siyasi çalkantılar, mezhep kavgaları ve bilimde gerilediği o dönemde İslami eserleri baştan sona kadar inceleyip, kendilerinin bakış açısıyla matbaa baskısı olarak yazma eserleri piyasaya sürdüler. Bu çalışmalarının birçoğu taktire şayan ilmi çalışmalar olmakla birlikte kendi bakış açılarını da kısmen kitaplara ekledikleri bilinmektedir.

 

Yukarıdaki İbni Haldun’un ifadelerine geri dönersek: Orada varlıklar arasında bir geçiş söz konusu edilmiyor. Varlıklar aleminde manevi bir yükseliş söz konusu ediliyor. İnsana kadar yükseliş devam eder ve bu yükseliş insanda son bulmaz diyor. Yani melekler aleminin vasıflarını da insan-ı kâmil diyebileceğimiz kişiler idrak ederler. İbni Haldun gibi bazı İslam düşünürlerini evrimci olarak tanıtmaya çalışanlar bu kategorideki melekler kavramını hep gizlerler. Sanki bu düşünürler varlık alemindeki bu yükselişin insanda son bulduğunu ifade etmişler izlenimi veriyorlar, melekler kısmını gizliyorlar. Çünkü melekleri ifade ettiklerinde İslam alimlerinin asıl kastetmek istediklerinin maddi bir yükseliş, değişim, dönüşüm, evrim değil manevi bir yükseliş olduğu açıkça ortaya çıkacaktır.

 

Yine başka bir ifadesinde İbni Haldun şöyle diyor:

 

“Öyle ki, madenler yelpazesinin (ufuk) sonu, tohumu olmayan kuru otlar örneğinde olduğu gibi bitkiler evreninin (ufuk) başlangıcıyla, bitkiler âleminin hurma ve yaş üzüm gibi son sınırı ise canlıların (hayevân) salyangoz ve sedef (inci kabuğu) gibi başlangıç noktasıyla bağlantılıdır. Bu iki hayvanın sadece dokunma kuvveti vardır. Bu varlıklar arasındaki bağlantının anlamı, onlardan bir âlemin sonunda bulunan şeyin, kendisinden sonraki âlemin başlangıcına geçiş yapmasını sağlayacak şekilde garip bir yeteneğe (isti‘dâd/ ) sahip olmasıdır.”

 

İbni Haldun’un bu ifadelerinden hareketle, onun, kuru otların en gelişmiş madenlerden, salyangoz ve sedefin de hurma ve yaş üzümden dönüşüm ve başkalaşım yoluyla meydana geldiğini savunduğu kanaatine varmak yanlış olur.  Varlık mertebelerindeki bir alemin sonu diğer alemin başına en yakın olacak şekilde bir potansiyel güce sahiptir, bu dönüştürücü bir güç değildir sadece kapasite olarak bir yatkınlıktır. Bu ifadeler Müslüman filozoflardaki genel anlatımdır. Fakat onların eserlerindeki bu anlatımlarda türlerin farklılaşması söz konusu değildir. Müslüman düşünürler bunları Allah'ın yaratma sanatı olarak anlatıyorlar. Darwin’in evrim anlayışı ile bu anlatımlar kesinlikle aynı şeyler değil. Darwin evrim anlayışını tamamen hikmetsiz ve çatışma felsefesi üzerine oturtmuştur.

 

İbni Haldun’un, varlıklar âlemindeki geçişliliği, insanın maymundan veya başka bir hayvandan türediğini savunmak için değil, insanın bir üst varlık mertebesinde bulunan meleklerin özelliğini kazanabileceğini göstermek için dile getirdiği görülmektedir. Ona göre, bunun zorunlu bir sonucu olarak nefsin beşerîlikten soyutlanıp melekliğe geçiş yapma yeteneğinin (isti‘dâd) bulunmasıdır. Bu durum, ruhanî kişiliğin kemâle erip, kendisinden sonraki varlık âlemiyle (ufuk) bağlantı kurmasından sonra olur. Düşünüre göre, varlıkların bu konudaki durumları, yüksek (ulüvv) ve alçak (süfl) olmak üzere iki yönlü bir bağlantıya sahip olmalarıdır.

 

İbni Haldun, klasik diğer İslam felsefecileri gibi “maden, hayvan, insan, melek” kategorisini anlatıyor. Bazıları, İbni Haldun'un diğerlerinden ayrı olarak türler arasında geçiş olduğunu söylediğini iddia ediliyor. İbni Haldun'dan öncekiler aşağıdan yukarıya doğru yükselme akli ve mantıki bir yükselme (akıl, temyiz, kabiliyetlerinin artması … vs.)  iken İbni Haldun'a göre bu yükselme biyolojik ve organiktir. Ve istihale tahavvül (diğer türlere dönüşme) yeteneğini ilk kullanan İbni Haldun'dur demektedirler. Aslında İbni Haldun bir sosyolog gözüyle  eserini kaleme almıştır. Onun biyoloji alanında detaylı gözlem ve sonuç elde etmesi beklenemez. O kendisinden önceki İslam filozoflarının görüşlerini kendi üslubuyla aktarmıştır. Yoksa deney gözlem yaparak bir hakikati ortaya koymuş değildir. İslam filozoflarını Darwinist yapabilme arzusu içinde olanlar diğerlerinden sonuç alamadıklarını görünce İbni Haldun'a sarılıyorlar. Halbuki bir sosyologdan biyoloji alanında Darwinci Evrim anlayışı çıkarmak beyhudedir.

 

İbni Haldun’un sözünü ettiği bağlantı, aşağıdan yukarıya veya ilkelden gelişmişe doğru tek yönlü bir bağlantı değildir, iki yönlüdür. Yani insan, melek derecesine yükselme kapasitesine de sahip; hayvani derekelere düşme kapasitesine de sahiptir. Düşünürün bunu söylemesinden hareketle, onun, meleklerin insanlardan türediğini savunduğu kanaatine varmak ne kadar tutarsız olursa, Darwin’inkine benzer fikirleri savunduğu gibi bir çıkarımda bulunmak da o kadar isabetsiz olur. 

 

Müslümanlar evrim fikrini, İslam’ın yükseliş dönemlerinde Yunan felsefesinden tercüme edilen eserlerinin etkisi ile aldılar. Yunan medeniyetinde bu düşünce vardı. İslam medeniyetinin yükseliş dönemlerinde Beyt'ül Hikme denilen büyük bir tercüme bürosu kurulmuştu. Diğer milletlerden, kültürlerden yapılan tercüme eserler sayesinde Müslümanlar diğer medeniyetleri tanımışlar, Yunan medeniyetinden de çok güçlü bir şekilde etkilenmişlerdi. Bu Yunan medeniyetinden gelen felsefi düşüncelerin içerisinde evrim düşüncesi de büyük yer kaplamaktaydı.

 

Ayrıca, Ortadoğu’nun geçmiş tüm eski medeniyetlerin beşiği olduğu unutulmamalıdır. Bu bölgede paganist (putperestlik), gnostik (gizemcilik) öğretiler yaygındı. Müslüman filozoflar bu düşünceleri de tanımış oldular. Fakat bu etkileşim altında Müslüman düşünürler Kuran’a dayalı İslam düşüncesini insanlara anlatabilmek için dönemin mevcut bilgilerini İslam süzgecinden geçirerek yeni bir bakış açısıyla bunları yazıya döktüler.

Darwin insanın evriminde maymunla ortak bir atadan gelmeyi öne çıkarmıştı. Çünkü etkilendiği Müslümanlar maymunun insana en yakın hayvan olduğunu belirtmişlerdi, fakat Darwin’in maymunu öne çıkarmasına rağmen sonraki Darwinistler genetik biliminin açıkça yanlışladığı bu görüşten kaçmak için maymun konusunu pek söz konusu etmezler. Bazı evrimciler maymun konusunu ilk olarak Darwin'in buldoğu denilen Huxley’in aslında dile getirdiğini, Darwin'in eserlerinde bunu söz konusu etmediğini söylerler. Darwin, meşhur eseri “Türlerin Kökeni”nde her ne kadar bundan bahsetmemiş olsa da 12 yıl sonra çıkardığı “İnsanın Türeyişi” isimli kitabında bunu ifade etmiştir. Acaba Darwin’i maymundan gelme fikrine iten sebep neydi? Müslüman düşünürlerin kitaplarını okuyup ta mı etkilenmişti? Normalde gözlemlerle, deneylerle bunu tam olarak gerçekleştirilmesi o zaman için mümkün değildi. Çünkü maymunun kromozom yapısının insana bu kadar yakın olacağını bilemezdi, sadece taklitlerden, davranışlardan yola çıkarak bunu söylemesi de çok doğru değil, çünkü bir maymun hiçbir şekilde ne kadar eğitilirse eğitilsin insana benzer davranışlar sergileyemediği, akıl sahibi olmadığını görülen bir gerçek ki ; o kadar eğitimciler maymunları eğitirken parmağıyla işaret ettiği yere bir türlü baktıramamışlardır, maymun hep parmağa bakmıştır, bir türlü parmağın işaret ettiği yere bakacak akli melekeyi geliştirememiştir. Demek ki Darwin de, İslam felsefesine ait kitapları okurken bu evrim düşüncesinden etkilendi.

 

Müslüman filozofların manevi yükseliş olarak ifade ettiği yaklaşımı Darwin maddi, gerçek bir değişim ve evrim olarak ortaya atmıştır. Fakat tutarsız bir iddia olduğunu sonradan açık ve net bir şekilde gören Darwinistler bunun üzerini örtmeye çalışarak şunları söyler: “Aslında maymundan gelme diye anlatılmıyor, ikisinin atası ortak bir şempanze veya ikisi ortak bir atadan geliyorlar, o ortak ata da kayıp……!!!”


“Gerçek şu ki biz insanı en güzel şekilde yaratırız ve sonra onu aşağıların en aşağısına indiririz.” (Tin, 4-5) 

コメント


bottom of page